We need a new reading... A new reading of 1917...

Tuesday, August 3, 2010

Barikatlar neden ortadan kalk(may)acak? Niko Stelya 3.8.2010 Kathimerini


Barikatlar neden ortadan kalk(may)acak?
Niko Stelya
3.8.2010 Kathimerini

Elimdeki kitap modern Kıbrıs tarihine ışık tutuyor. Sayfalarındaki gezinti benim gibi binlerce Kıbrıslı’nın 2003 sonrası döneme ilişkin sorularına cevap niteliğinde. Düşünceler alıp başını yürüyor. Hem de ışık hızıyla. Daha kitabın başlarındayken o satırların bugünün Kıbrıs çıkmazına ışık tuttuğunun farkına varıyorum. Nihayetinde Kıbrıs’ta barikatlar neden karşılıklı geçişlere açıldı sorusundan bir hayli uzaklaşmış olduğumu fark ediyorum (kapılar neden açıldı?). Söz konusu kitabı okurken bu barikatların geçişlere açılmasına rağmen Kıbrıs’taki ayırıcı hattın neden var olmaya devam ettiğinin çağrışımlarıyla karşı karşıya kalıyorum (kapılar açıldı ama özde neden açılmadı?).
Kitap çok özel, dost bir gazeteciye ait. 2003 sonrası Kıbrıs’ının küçük gündelik hikayelerine değiniyor. Hikayelerin çıkış noktası hüzünlü bir aşk (birlikte olup da bir arada olamamanın) hikayesi. Bedenin, ruhun ve toprağın bir arada nefes almak için verdiği mücadele… Hikayenin özünde bir gerçeklik bizi bekliyor: Akdeniz adalarından bir tanesinde, Kıbrıs’ta iki halk var. Müslüman Türkler ve Ortodoks Helenler (Rumlar).
Diğer tarafın siyasi eşitlik söylemi
Kitabı okurken nefesimin kesildiğini hissediyorum. Diğer yanda bir özgürlük hissi ruhumu kaplıyor. Elimdeki tarihi vesika diğer tarafın dillendirdiği siyasi eşitlik olgusuna ışık tutuyor zira…
Yazarın bakış açısı çok sarih bir şekilde gözler önünde: 1958 yılında Kıbrıs’ın Türk topluluğu Kıbrıs’ın Yunan topluluğunun hücumuna maruz kaldı. 1958-1963 döneminde Kıbrıs’ın Türklerin bu hücuma karşılık verdiler. 1963 yılında kuruluşu için ilk adımlarını attıkları devlet olgusu vasıtasıyla var oluş davalarına devamlılık sağladılar. O devirde Kıbrıs Cumhuriyeti Rum Cumhuriyeti’ne dönüştü. Kırk yıl sonra, Kıbrıs Sol’unun hiddetinden çekinen Kıbrıs’ın Türk devleti ‘sınırları’ açtı ve onlara ‘bakın bakalım Kıbrıslı Rumlar neymiş’ dedi (kitapta bu fikri Rauf Denktaş’ın paylaştığı anlatılıyor). 2010 yılında Kıbrıs’taki Türk devleti 1974’te başladığı işi bitirmek zorunda. 1974’te nüfus değişimi gerçekleşti. 2010’daysa aslolan toprak değişimi, yani takas (kitabın yazarına göre bu fikri eski bir rum bakanda paylaşıyor). Kıbrıs Türk vatan toprağına karşın Kıbrıs Rum vatan toprağı… Sonrası mı? Hikaye burada biter… Bitti bile.
Diyalog için istemsizlik tehlikeli ve yanıcı bir maddedir
Okuduğum kitabın yazarı bir noktanın altını berraklıkla çiziyor: 2003 sonrası dönemde Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türkleri görmezlikten gelmeleri, onları adada yok saymaları yukarıda değindiğimiz tarihi teoreme geçerlilik sağlıyor.
Nerden başlayıp nerede bitirsek? Kıbrıs Rum tarafının sırf ve sırf toprak meselesine odaklanmasına mı değinelim? Çağ dışı mantığın pompalandığı rum eğitim sistemine mi atıfta bulunalım? Yoksa önyargıları önemseyen ve diyalogu hiçe sayan tavra mı?
Rum tarafının diyalog istemeyen tavrı karşılıklı olarak bilinç eksikliğinin ve ön yargıların önünü açıyor ve onlara meşrutiyet sağlıyor. Yazar Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarına ayak bastığı ilk defa karşısında EOKA B’yi bulacağını zannediyor. Bu toprakların evlatlarını milliyetçilik güdümünde bundan yıllar önce kaybetmiş olan kara giysili annelerin ayırıcı çizgideki varlığına anlam veremiyor. Bu şekilde genellemeler boyut kazanıyor. Yazarın aklına hemen Girit Türklerinin ve Bosna Müslümanlarının akıbeti geliyor.
Diyalog için istemsizlik yanıcı bir maddedir. Milli hiddet duygularını körükler…
Barikatlar neden ortadan kalk(may)acak?
Yukarıda belirttiklerimiz bir takım düşüncelerin önünü açıyor. Herkesin kendi özel düşünceleri barikatların ortadan kalkıp kalkmayacağı sorusuna açıklık getirecektir.
Barikatlar geçişlere açıldı da ne oldu? Yadsınmayacak bir gerçek var ortada. Birileri bilinçli bir şekilde bu geçişlere set çekiyor.
Benim açımdan şu ön düşünceler ortaya çıktı:
- Milli kimlikleri ön planda tutan betimlemeler akla Soğuk Savaş yıllarının siyasi atmosferini getiriyor. Silah sayesinde ayakta duran yapılar ve sola karşın soğuk bir tavır.
- Yukarıda değindiğimiz tarihi teoremde bir noktanın eksikliği söz konusu: Kıbrıs’ta dış odakların ve Kıbrıslı Türklerin (özellikle liderliğin) bir kısmının rolleri. Rum tarafının Kıbrıs Sorunu için her detayı dış güçlerin yeşil hattaki hayaletlerinde aradığı apaçık bir gerçek (nedense kendi hayaletini görmezlikten geliyor). Aynı zamanda İngiliz sömürge yönetiminin olumsuz hatıratına hiçbir atıf söz konusu değil.
- Toprağın takası konusu… Kıbrıs Sorunu sadece bir mülkiyet, bir ekonomi sorunu mu? Esasında Kıbrıs’ta gerçek sol var olsa odaklanacağı sosyal, kültürel ve özellikle sınıfsal boyuta ne oldu?
- Son olarak… Esasında Kıbrıs Sorunu nedir? Sadece şu betimleme mi: Kıbrıs Helenlerin Kıbrıs’ı ya da Türkiye’nin yarı Kıbrıs mı? Yoksa çok daha kapsamlı bir sorunsal mı?
Umut ederim ki sizde kendi sorunsalınızı kağıda ve ruhunuza dökersiniz…
Çok Önemli Bir Not: Bu makalede ele aldığımız kitap Kıbrıs Sorunu’nu farklı açılardan modern bir anlatım bağlamında ele alıyor. Her türlü etnik bakış açısından bağımsız olarak, bu kitap ve bunun gibi binlerce kitap karşılıklı olarak Yunanca ve Türkçe dillerine kazandırılmalı ve okuyucuların dikkatine sunulmalı. Her türlü betimlemeye saygı (Türkçe, Yunanca, Sağ, Sol v.s.) temel bir insan hakkıdır.

No comments:

Post a Comment